Lilypie Fourth Birthday tickers

24 Temmuz 2015 Cuma

Bebek Bakıcısını Nasıl Seçtim?

Ege daha doğmadan önce, hatta karnımda bile var olmadan önce, aklımda hep yeğeniminki gibi bir bakıcı fikri vardı. Ablamların, yeğenim için buldukları bakıcı, zamanla aileden biri haline gelmiş, hepimizin çok sevdiği özellikle de yeğenimin çok sevdiği bağlandığı biri olmuştu. Bu kızcağızın bizim için (yani daha doğrusu ablam ve yeğenim için) o kadar çok artısı vardı ki, ta o zamanlar bende “bir gün çocuğum olursa, ben de böyle bakıcı istiyorum, umarım bulurum” düşüncesi yerleşmişti.




Böyle bir bakıcı derken neyi mi kastediyorum? Hamileyken de “bebeğe kim bakacak?” diye her sorana içimdeki tüm iyi niyet ve samimi istekle “şöyle şöyle özelliklerde bir bakıcı bulacağız” diyordum. Benim için en öncelikli kriterler şunlardı:



  • Genç olsun. Etrafa haber salarken 40 yaş altı diye başlamıştım ama gönlümden (-)30 geçiyordu doğrusu. Sanki ta o günlerden içime doğmuş Ege’nin bu kadar hareketli olacağı. Diyordum ki, bu çocuk kısa bir zamanda emeklemeye ve yürümeye başlayacak, onun hareketine yetişecek birisi olmalı. Neticede bu bir bebek, sık sık kucağa alınmak isteyecek ve her istediğinde onu kucağına alabilecek (ay belim vah sırtım aman fıtığım demeyecek) birisi olmalı. Sözümü dinleyecek, yeniliklere açık olacak, yapmasını istediklerimi en azından deneyecek, olmaz yapamam demeyecek, kendi bildiğini okumayacak ve bana nasihat vermeye kalkmayacak, canımı sıkmayacak birisi olmalı. Ben küçükken hatırlıyorum, annem çalıştığı için kreşe başlayıncaya kadar yarım gün de olsa bir bakıcım vardı. Yaşlı ve çok şişman bir teyzeydi. Nefret ederdim ondan. Onunla kalmaktan korkar ve kelimenin tam anlamıyla nefret ederdim. Bana şiddet falan uyguladığı da yoktu ha, ama beni bacaklarının arasına sıkıştırır öyle oturur, hiç kımıldamaz benim de kımıldamama, ortada koşturmama izin vermezdi. Çocuk ayol bu, elbette ortada koşturacak, daha doğal ne olabilir ki! Ama işte…Belki de yaşlı bakıcı istemememin bilinç altımda böyle bir sebebi olabilir, bilemiyorum.
  • Mümkünse çocuk gelişimi bölümünden mezunveya benzer bir eğitimden/tecrübeden geçmiş biri olsun. Tamam bebek bakımı için belki büyükanne tecrübesi daha iyi olabilir, tecrübesiz bir genç abla, bebeğe nasıl bakılacağını, nasıl gaz çıkarılacağını, ya da dudaklarıyla alından nasıl ateş ölçüleceğini bilemeyebilir. Ama tüm bunları ben de bilmiyorum ve öğreneceğim. O halde genç bakıcı abla da öğrenebilir dert değil. Bebeklik daha kısa sürüyor, 2 yaşından sonra bunları yapmak kolaylaşıyor. Esas iş oyun oynamakta, aktivite yapmakta, çocuğu eğlendirerek öğretmek ve zaman geçirmesini sağlamakta. Yani “süper yemek yapar yediririm ama sair zamanlarda koyarım tv karşısına rahat ederim” anlayışlı yaşlı teyzelere, sadece yaşlarından ötürü saygım var ama benden ve çocuğumdan uzak olsunlar istedim (Tabii ki aksi şekilde olan pek çok yaşlı bakıcı teyzesi olan vardır mutlaka, kimseyi itham etmiyorum. Ben olasılıklara bakarak karar verdim, ayrıca görüşmeye gelen 45-50 yaş üstü de bakıcı oldu ama bahsettiğim gibi çıktıkları için anlaşamadık hiçbiriyle). Bu sebeple, çocuk dilinden iyi anlasın, çocuk oyunları ve şarkıları bilsin, sanatsal aktiviteler yaptırsın (yani böyle demeyi tercih ediyorum ben ama kreşlerde falan faaliyet yapmak diyorlar hani günümüzde, hani renkli kağıtlar kesmek yapıştırmak, boyamalar, atık değerlendirmeler vs) ne bileyim evde onunla kovalamaca ya da saklambaç oynasın, gerektiğinde dakikalarca saatlerce araba yarıştırsın (ya da bebekleri konuştursun) gibi gibi beklentilerim var benim. Çocuğumu ben yokken mutlu etsin yani.
  • Tecrübesiz olsun. Herkes tecrübeli arar, ben deli miyim tecrübesiz arıyorum? Çünkü görüşmeye gelen birkaç kişide başıma geldi ve hatta birkaç arkadaşın/tanıdığın başına gelenlerden feyz aldım diyebilirim, tecrübeli olunca asla annenin sözünü dinlemiyor kendi bildiklerini okuyorlar. “Sen gelirken ben dönüyodum kızıııım, herbişeyi senden iyi biliyom, ben kaç bebe büyüttüm senin habarın vaarmı?” yaklaşımında olan teyzelere güle güle. Ben istedim ki, kendi çocuğumun özelliklerini, neyi sever neyi sevmez neyi nasıl ister ben nasıl isterim gibi herşeyi ben öğreteyim bakıcıya, ilk benden öğrensin, kendi kafasına göre iş yapmasın. Ayrıca birkaç kişide de “bu profesyonel bir iş ve öncelik maaşımda, sosyal ve yan haklarımdadır” yaklaşımı oldu, hiç hoşlanmadım. Ben de çalıştığım işyerinde sgk’lı bir işçiyim, işçi haklarını elbette savunurum ama bakıcılık bir anlamda farklıdır. Aynı doktorluk gibi. Nasıl ki onlarınki “mesai saati doldu bilgisayarı kapat” gibi bir meslek değil de insan hayatı ile ilgili ise, bunda da bir insan yavrusu büyütüyorsun. Görüşmeye gelenlerden birisi yarım saate yakın evde oturdu ve benimle koşulları konuştu ‘şunu yapamam bunu yapamam bu saatten önce gelemem maaşı da şu kadar isterim’ diye ama bir kere bile oğlumu merak edip ‘nasıl bir bebeğe bakacağım, kucağıma alsam da sevsem bir öpüp koklasam’ demedi kadın yaa! İnanamadım. Bebek bakıcılığı görüşmeye geliyorsun ama bebeğe bir kere bile kafanı çevirip bakmıyorsun (Ege o sırada yatağında takılıyordu). Direk gönderdim tabii kendisini. Bebeğin öncelikleri her zaman bakıcının da öncelikleri arasında olmalı. En öncelikle bakıcı kişisi bebekleri, çocukları sevmeli, çok sevmeli aşık olmalı hatta. Yoksa bu iş yapılmaz ki! Sevmeden, para için yapılacak bir iş değil bence. En azından, yapılır da layıkıyla yapılamaz. Allah düşürmesin öylelere, kimseyi mecbur bırakmasın, amin!
  • Temiz birisi olsun. Eh temizlik konusunda çok aşırı titiz birisi olmasam da bebekli bir evde temizlik, özellikle mutfak-gıda temizliği önem kazanıyor. Özellikle de ilk bir yıl.
  • Konuşması anlaşılır, dili düzgün olsun. Bunda açıklanacak pek bir şey yok sanırım :)


Bu şartlarda birini bulabilmek için her yere haber saldım, öncelik tanıdıklarda ve onların tanıdıklarında olduğu için ajanslara gitmeye gerek görmedim. Çok şükür de bulabildim. Bakıcımız, 27 yaşında, ortaokul mezunu olmasına karşın, 5 yıl kadar bir kreşte yardımcı öğretmen olarak çalışmış, yan apartmandan bir komşunun kızıydı. Daha önce hiç bebek bakmamıştı. Fakat bebekleri, çocukları çook seviyordu. Görüşmeye annesiyle geldiler, kapıdan içeri girdiler ve Ege’yi görür görmez yüzündeki aydınlanmayı farkettim. “Anneee ne kadar tatlı şuna baksanaaa” dedi ve direk “kucağıma alabilir miyim?” dedi. Daha o dakikada Ege’yle elektrikleri tutmuştu. Ege’yi güldürdü oynattı hoplattı zıplattı. Yarım saate yakın süren oyunlarından sonra e hadi biraz konuşalım diyebildik. Her iki taraf da isteklerini beklentilerini anlattıktan sonra düşünmek için birkaç gün izin istedik. Benim düşünmeme sebep olan şey, Ege’nin başladığı bakıcıyla bitirmesini, kreşe kadar bakıcı değiştirmemesini istemem dolayısıyla bakıcılara “en az üç sene kalacaksınız” isteğinde bulunmam vardı. Fakat bu kızımız yeni evliydi ve 1 sene sonra kendi bebeğine hamile kalmak istiyordu. Sadece bir sene için söz verebilirim dedi. Bu yüzden biz arayışlarımıza bir süre daha devam etsek de onun kadar içimize sinen kimseyi bulamadığımız için ona tamam dedik.



Bakıcımız tamı tamına 1,5 sene Ege’ye baktı büyüttü. Onu oğlu gibi çok sevdi, yüreğine koydu. Ege de onu çok sevdi. Bazen benim kucağıma gelmeyip onun boynuna atlayıp sarıldığı oldu. Ege’nin hayatında çok güzel bir yeri oldu. Ve geçenlerde, artık gebelik tedavilerine başlayabilmek için işi bırakmak istediğini söyledi. Bundan sonra da bizim yeni bakıcı arama sürecimiz başladı. Onu da serinin ikinci yazısında anlatacağım.




2 yorum:

  1. arin'e anane ve babane bakıyor biliyorsun..ve en çok duyduğum cümle "biz de çocuk büyüttük!" deli oluyorum..bazen diyorum bakıcı olsa söylersin, kural koyarsın falan ama büyükler olunca içinde patlıyor..of..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla haklısın. Bazen ben de düşünüyorum onu, eğer ben bakmayacaksam galiba en iyisi bakıcı...

      Sil