Haftalardır, çıkacağı söylenen yasayı bekliyorum. Belirli aralıklarla internetten yasa çıkmış mı diye bakıyorum. (Televizyonda haber izlemiyorum, genelde sinirlerimi bozuyor çünkü, o yüzden internetten bakmak durumunda kalıyorum.) O kadar uzattılar ki bu meseleyi, artık gerçekten pek çok anne adayı/yeni anne, bu konuyu araştırmaktan sıkıldı. Herkes aynı görüşte: “Milletvekilleri, söz konusu kendi maaş artışları olsaydı 1 gecede yasayı çıkarırlardı!”
Tabii bu işin başka bir yüzü var, kadın istihdamı konusu. Belki yasadaki destekler dolayısıyla (doğum iznine ayrılmış bir kadının işten çıkarılamaması gibi) halihazırda çalışan kadınlar işlerini kaybetmeyebilir ama sorun şu ki, yeni iş gücü alımında bu yasadan sonra kadın yerine erkeklerin tercih edilmesi artabilir. İşverenler “sağlıklı yeni nesillerimiz yetişsin, bizim de buna bir katkımız olsun, yaşasın, ülkemizi de kalkındıralım” diye düşünmeyecekler maalesef. Herkes kendini düşünüyor doğası gereği. İşveren de kendi işini düşünecek ve “şimdi bu kadını alsam iki gün sonra evlenir, hamile kalır, ondan sonra uğraş dur…ben izin vermek için işe almıyorum ki, çalışsın diye işe alıyorum..” diyecek. Onların bu tezlerini de erkek çalışanları destekleyecek. Çünkü sürekli işverene “kadınları idare etmekten bıktık, izinleri çok uzun sürüyor, sürekli onların işlerini biz yapıyoruz” şikayetleri gidecek. Çoğunun karısı, kız kardeşi hamile veya yeni anne olacak ama yine de bunu söyleyecekler. Çünkü içten içe bütün erkekler (ya da çoğu diyelim, elbette istisnalar vardır çünkü ama bilirsiniz istisnalar kaideyi bozmaz), kadınların kendi işlerini ellerinden aldığını ve kadınların aslında evde oturup çocuk büyütmesi gerektiğini düşünüyorlar. Dışardan en modern düşünceli görünen erkeklerin bile, emzirmenin önemini, yeni neslin anneler tarafından yetiştirilmeye başlandığı için ilk 6 ayın bebek tarafından ne kadar önemli olduğunu filan düşünemediğini üzüntüyle görüyorum.
Geçenlerde bizim şirketten bir erkek yöneticimiz ile –ki kendisinin de 2 küçük çocuğu var ve eşi çalışmıyor!- sohbet ederken, “izne ne zaman ayrılacaksınız, ne zaman döneceksiniz?” diye sordu. Ben de ne zaman döneceğimin çıkacak yasaya bağlı olacağını söyledim, “İnşallah 24 haftaya çıkar da bebek katı gıdaya geçtikten sonra işe başlarım” dedim safça. Aldığım yanıt, “6 ay haa? Oooh valla ne güzel, insanın hamile olası geliyor. Amma da izin kullanacaksınız tatil gibi valla…” Şimdi, Türkiye’nin seçkin üniversitelerinden birinden mezun olmuş, en büyük fabrikalarından birinde yöneticilik yapan, 2 küçük çocuğu olan, doktor ablaları nedeniyle ailesinin de modern görüşlü, bilinçli eğitimli olduğunu düşündüğüm bu erkek bile doğum iznine “oooh ne güzel tatil, iyi valla, işten de kaytaracaksınız!” gözüyle bakıyorsa, başka kimden ne bekleyelim, inanın bilmiyorum. Bunları gördükçe moralim gerçekten bozuluyor. Ben o doğum izninde kendisinin ve benim şimdiki halimin 5 katı yorulacağım, 1 dakika boş oturmayacak ve günde 1-2 saatlik uykuyla duracağım ama kimin umrunda?? Tabii biz at doğuruyoruz ya, bebeğimiz doğar doğmaz ayağa kalkıyor ve hayatını kendi idame ettiriyor. Hiç öyle uykuymuş emzirmeymiş, gazmış reflüymüş kolikmiş, hastalıkmış problemlerimiz olmuyor zaten. Biz de doğurmanın bir ödülü olarak yan gelip yatıyoruz doğum izninde. Meclisi erkekler oluşturduğu sürece, oradaki bakış açısı da bu olacak maalesef.
Ancak bunun böyle olmadığını, 24 haftalık doğum izninin her çalışan anne ve bebeğinin hakkı olduğunu, buna büyük bir gereksinim duyduğumuzu görmeliler. 2 aylık bebeğini evde bırakıp sütüm kesilecek mi, azalacak mı, bebeğim henüz çok küçük bakıcılar ona iyi bakabilecekler mi diye kendini heba etmeden (mutlaka her anne bu şekilde kendini heba ediyordur ama bebeğin 2 ya da 5 aylık olması bunun şiddetini değiştirir elbette) bir kadın çalışanın kendini işe vermesi ne kadar mümkün olabilir? Her 30 dakikada bir eve telefon edip rapor alan anne işine ne kadar konsantre olabilir? Bunun yerine bebeği biraz ele avuca gelmiş anne daha rahat çalışmayacak mı? Blogcuanne daha önce eski patronunun bakış açısını yazmıştı (patronu kadındı elbette), çocuklu kadın çalışanların daha organize, daha konsantre ve daha sıkı çalıştıklarını ve bu yüzden onları tercih ettiğini. İşte keşke bu mantalitenin gerçekliğini ülkemizdeki işverenler ve milletvekilleri de görebilseler, anlayabilseler. Yoksa iş yerlerinde verilen motivasyon, zaman planlama, organizasyon vs eğitimleri ne kadar gerçekçi olur? İşveren işçiyi mutlu edecek ki işçi de işvereni mutlu etsin. Maalesef mühendislere, doktorlara, işletmecilere, bankacılara da “ucuz işgücü” gözüyle bakılıyor, “ben sana minimum veririm, senden maksimum beklerim, beğenmediysen kapı orda, nasıl olsa sana verdiğimin yarısına 2 katı iş yapacak bir yeni mezun bulurum” anlayışı hakim işverenlerde. “Sen sık sık fazla mesaiye kal, yetmez evden de çalış, iş tanımında olmayan işleri de yap, bir de şu şu ekstra işleri yap, ama maaşının üstüne 1 lira fazla isteme, zam isteme, izin isteme, yıllık izin günün sistemde yük olarak görünmesin sıfırlansın ama izin de alıp işlerini aksatma, hem izin günlerini düşüreyim hem sen evden çalışmaya devam et, evlilik izni alma, doğum izni alma mümkünse birkaç haftada dön, aaa süt izni de neymiş bir de senin için servis mi ayarlıycam hem işler de aksar, işler aksar çünkü 3 kişilik işi 1 kişiye yaptırıyorum, kimsenin başkasına destek olacak bir dördüncü işi yapmaya vakti yok vs vs vs”
Zaten gerçek bir kadın erkek eşitliği yok Türkiye'nin hiçbir yerinde, İzmir'de bile. İş hayatı ise maalesef daha da acımasız. Bunun için yine kadınlar olarak birleşmeliyiz. Haykırmalı ve haklarımızı almalıyız. Bu hakkımızdan vazgeçemeyiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder