Haftaiçimiz gayet monoton ve sıradan geçti. İşe git, gel, evde de aynı. Bebiş akşamları yemekten sonra tv karşısında pineklerken daha çok kımıldıyor. Gündüzleri ya o pek hareket etmiyor uyuyor ya da ben işe daldığım için pek hissetmiyorum, bilmiyorum.
Yalnız bu hafta pelvis kemiklerimde bir ağrı peydah oldu. Aslında vücudumuz gerçekten çok ilginç ve insan farkettikçe şaşırıyor. Daha önce varlığından bile haberdar olmadığımız kaslarımızı meğer yürürken, otururken, hatta yatakta dönerken kullanıyormuşuz. Meğer kemiklerimiz eklemlerimiz böyle zamanlarda sürekli kullanılıyormuş da haberimiz yokmuş. İnsanın pelvis kemiği ayağa kalkarken ağrır mı yahu? Ağrıyormuş. Neden? Çünkü orda eklemler varmış. Gebelikle birlikte o eklemler doğuma hazırlık olsun diye yavaş yavaş açılmaya başlıyormuş. Bu da ağrı yapıyormuş haliyle. Vay be! Ya ben doktor olacak kadınmışım da yanlış meslek seçmişim :)
Bu hafta garip ikilemler yaşadım. Belki de sonsuza kadar sürecek bu ikilemler. Çünkü annelik istifası olmayan bir meslek :)
Şöyle ki, bizim diğer fabrikada çalışan bir kişi de hamile, aramızda 4 gün varmış. Kız (sanırım biraz da zengin bir aile ve birazcık burjuva bir şey) yaptıklarını yediklerini filan anlattı biraz. E ben de anlattım tabii. Türkiye ortalamasına göre aslında epey iyi beslenmeye çalışıyoruz, en pahalı doktorlara gidiyor, en güzel çatlak kremleri vs kullanıyoruz. Süt pompasından, bebeklerimize baktığımız pusetlerden bahsediyoruz. Böyle zamanlarda beni “acaba ilgisiz miyim, duyarsız mıyım, daha iyisini yapabilir miyim, en iyisini araştırabilir miyim, eksik mi kalıyorum” duyguları basıyor. Pazar günü havayı güzel bulunca Nisan, Tolga, kardeşi ve kardeşinin kız arkadaşıyla birlikte dolaşmaya çıktık. Deniz kenarında bir şeyler içtik, yürüyüş yaptık, hipodroma atları görmeye gittik temiz hava aldık, İzmir manzarasını izlemek için Kadifekale’ye çıktık keyif yaptık ve dönerken yoğun trafiğe girmemek için Tolga arabayı İzmir’in “arka sokakları”na sürdü. Aman Allahım! Her ne kadar hava güneşli de olsa sonuçta kıştı ve bizim üzerimizde kazaklarımız, ayaklarımızda içi peluşlu çizmelerimiz varken, o sokaklardaki yerlerde yuvarlanan, yollarda koşturan çocukların hemen hemen hepsi “çıplak ayak”tı! İşin ilginç tarafı bu çocuklar ne doğru düzgün hasta oluyorlardı ne de başka bir şey. Kısa kollu tişörtle veya atlet-şortla koşturan çocukların hemen arkasında incecik bir etek-bluzla kaldırıma oturmuş (evet taşa oturmuş!) kadınlar, genci yaşlısı, hamilesi çekirdek çitliyorlardı. İnsan o zaman da diyor ki, “Bu çocuklar büyüyor, hastalık nedir bilmeden veya hasta olsalar dahi aynı şartları hiç değiştirmeden, aynı çıplak ayakla, aynı gıdasızlıkla, aynı allaha emanet şekilde büyüyorlar. Acaba biz mi çok abartıyoruz bazı şeyleri?” Tamam bilinçli olmak lazım elbette, imkanlar dahilinde çocuklarımıza elbette en iyiyi vermek istiyoruz. Ama bizler de büyürken annelerimiz babalarımız acaba bugünkü endişelerimizi, üstüne düştüğümüz konuları ne kadar akıllarına getirdiler? Ben doktoruma “Bitki çayı içmemde bir sakınca var mı? Hangilerini içeyim hangilerini içmeyim?” diye bir soru sorabiliyorken mesela, annelerimizin bunun zararlı olabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmeden (veya dediğim gibi o kadar uzağa gitmeden, hemen arka sokaklardaki günümüz annelerinin) sobanın üstünde her daim kaynayan demlik demlik bitki çayı içmelerinin karınlarındaki çocuklarına bir zararı gerçekten olmuş mudur? Bunun ispatı göstergesi var mıdır? Araştırması yapılmış mıdır? Bu yüzden soruyorum, acaba biz günümüzün bilinçli okumuş anneleri, acaba bizler fazla mı “pimpirikliyiz”? Sakınılan göze çöp batar misali, acaba bu yüzden mi arka sokaklardaki çocukların lügatında alerji kelimesi bile yokken bizim çocuklarımızda alerjiler sıradan bir hastalık haline dönüşüyor? “Anti-alerjik yorganlar, anti-alerjik tam organik kıyafetler, alerji önleyen elektrikli süpürgeler ve klimalar….” Bazen, “aman canım bu kadarcıktan bir şey olmaz” diyip dilediğimi yapıyorum, ne bileyim midye yemiştim mesela geçenlerde, ki zararlı olabilir zehirleyebilir diyorlar. Bazen de en bilinçli anneler gibi herşeye dikkat edesim, herşeyi irdeleyesim geliyor. İki ucu zor bir değnek bu anlaşılan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder