Aslında günün birkaç saati (böyle şimdiki gibi 12 saati değil elbette), evden uzaklaşıp çalışmakla ilgili bir derdim yok. Hatta bayağı da iyi gelir. İsteğim arzum da o yönde zaten. Ama mesela, beni hiç ilgilendirmeyen finansal verilerle değil de, beni mutlu eden şeylerle ilgili çalışmak istiyorum ben.
Yazılar hazırlayım, araştırmalar yapayım, sonra bitki çayımı alıp geçeyim bilgisayar karşısına, konuya yoğunlaşıp başlayım yazmaya. Eğitim notları toparlayım, sunum hazırlayım ya da ne bileyim, kitapçık gibi notlar hazırlayım. Hobi elişleri yapayım, onları göstereyim insanlara, öğreteyim. Ben de onlardan öğreneyim. Yeni şeyler keşfedeyim. İnsanları hayatlarını okuyum öğreneyim, dinleyim onları, değişik deneyimler öğreneyim, belki benim hayatıma uygulanabilecek bir şeyler bularak belki de başkalarının hayatlarına dokunabilecek şeyler bularak değerlendireyim bu deneyimleri. Kendi deneyimlerimi anlatayım. İnsanlara yardım edeyim. Çocukların elini tutayım. Onlarla eğlenelim, gülelim, oynayalım. Sanatla ilgileneyim. Müzelere, sergilere gideyim. Tiyatrolara gideyim. Tiyatro haftasını hiç kaçırmayım, mesela. Sinemaya gideyim. Fotoğraf çekeyim.
Tabii evde de serbest zamanım olsun isterim. Yemek yapayım güzelce, gönlümce. Değişik tarifler deneyim, zahmetli tarifler, pratik tarifler. Kendim yemek uydurayım, ki bazen uydurduğum yemekler çok güzel oluyor ama not alamadığım için bir daha hatırlayıp yapamıyorum, öylece kalıyor. Yaptığım uydurma yemekleri defterime kaydedeyim. Tabii önce güzel bir tarif defteri alayım kendime :)
Benim derdim, evden 12 saatliğine uzaklaşmak, haftanın 5 günü. Bu bana çok dokunuyor. Oğlumun ihtiyacı olan bir anda evde olamamak, işyerinde olsam bile kısa bir zamanda ona ulaşamayacak olmak, benim asıl derdim. Bakıcı, 2 saatliğine hastaneye gittiğinde, her seferinde çocuk n'olacak diye kriz havası hissetmemek. Yüreğimin daralmaması, sıkışmaması benim derdim. Okula başladığında, alışana kadar ya da her istediğinde benim onu bırakamayacak olmam, benim derdim. Yanında olup, elini tutup "okulun bitince, benim de işim bitince, yani akşama, gelip seni alacağım bitanem" diyemeyecek olmak. Her sabah o uyurken çıkmak evden. Akşamları da uyumadan önce 2-2,5 saat görebilmek yalnızca. Ben doğurdum, bakıcı büyütüyor. Benim bebeğimi başkaları, yedi kat eller, benden çok görüyor. Benim derdim bu işte!
Yine çalışsam tamam, -zaten isteğim de bu- ama günün 3-4 saati, bilemedin 5 saati çalışsam. Kalan zamanımı çocuğuma, kendime ayırabilsem. Ama bunun handikapı da, aynı parayı kazanabileceğim bir iş bulabilmekte, aksi halde Ege'ye şimdiki yaşam koşullarını nasıl sağlarım? Onun geleceği için yapabileceğim, elimden gelebilecek bir şey varken, nasıl olur da bunu yapmam? Yok o da olmaz. Bir derdim de bu işte, evet, okul. Onu özel okula şu anki koşullarda gönderebilecekken, günde 3-4 saat çalışarak kazanacağım parayla gönderebilmem çok şüpheli. İşte bir yandan da bu konunun ağır vicdan azabı var içimde.
Ne öyle oluyor, ne böyle. Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor. Olmuyor, yapamıyorum. Kendime bir çare bulamıyorum. Sıkışıp duruyorum kendi içimde. Sürekli "Ege için, Ege'nin iyiliği için" diyip duruyorum içimden, kendimi ikna etmeye çalışıyorum. maalesef onu da başaramıyorum. Öyle bir araftayım ki, o kadar olur!
benzer şeyleri düşündükçe ben de rahatsız oluyorum adaş..ama sanırım biraz analitik düşünmek gerekiyor..yani kazandığını eve giren para olarak değil senin kazancın olarak düşüneceksin..mesela Allah korusun eşine bir şey olsa, ya da yine Allah korusun ayrılsanız ya da başka bir sebeple sen Ege'yi yalnız büyütmek zorunda kalsan ya da ilerde Ege kocaman adam olduğunda evden gittiğinde, kendi ailesi, kendi hayatı olduğunda napacaksın? bunları düşünmek lazım gibi geliyor bana..benim annem ve babam ebeveynlerinden biri hayatını kaybettiğinde kendilerini onlara maddi manevi bakmakla yükümlü hissettiler ve baktılar da..ama ben şahsen Arin'e bunu yaşatmak istemiyorum..o yüzden benim şu an çalışıyor olmam, kendi kazancımın olması ve ileride çalışmam dolayısıyla iyi kötü bazı maddi ve manevi haklara sahip olacak olmam beni çok rahatlatıyor..böyle düşüneceksin..anı yaşamak çok keyifli olurdu ama hayat çoook uzun..ve evlatlarımızın hayatı çok önemli..ben Arin'e sen de Ege'ye geleceğini armağan ediyoruz aslında..ay hem okul zamanı şıp diye geliyor..kocayı işe oğlu okula gönderince napcan evde oturup! :) istediğin işi yapıp yapmama konusunda sana sonuna dek katılıyorum ama çalışma konusunda hep dediğim gibi hayattaki sıfatı ne olursa olsun insan çalışmalı..
YanıtlaSilay sanki kendi bloguma yazmış gibi upuzuuun yazdım artık kusura bakmeycen okuycen napceen mecbur! :)
Kuzucum ben de çalışmaya alışkın biri olarak öyle evde otur otur sıkılırım zaten. İlla yaparım bir şeyler. Zaten dediğim gibi, derdim çalışıyor olmak değil, günün 12 saati çalışıyor olmak. Hayat uzun ama hızlı akıp geçiyor. Bu günler bir daha gelmeyecek ve ben Ege'nin, günün benden 12 saati ayrı kalarak büyümesini istemiyorum. Gerçi napıyorum bunun için? Şimdilik hiç...Umarım bu konuda daha cesur adımlar atabilirim bir zamanda. Keşke yakın bir zamanda olsa....Hofff...
SilKarışık işler bunlar ne yazık ki.. işini sevmeyen biri olarak sana ne diyebilirim ki?
YanıtlaSilUmarım sizin için harika bir yol açılır ve orada hep beraber olursunuz :)
Sadece amin diyebiliyorum canımın içi!
SilUmarım saatleri azalıp maddi getirisi çoğalan bir iş değişikliği olur senin için.. Yukarıdaki Pelin'e katılıyorum çalışma konusunda ama zaten senin de dediğin çalışmamak değil, biraz daha rahat çalışmak ve çok yerinde, aslında çocuk büyüten her kadının istediği şey. O nedenle, seçeneklere bakmak lazım her zaman, ya iş değişikliği ya da durumu kabullenip "çocuğum ilerde çalışan üreten annesi ile gurur duyacak" düşüncesine odaklanmak...
YanıtlaSilYa annem ilkokul öğretmeniydi ve lise boyunca "öğretmenlik yaz, bak kadım mesleğidir, evine de bakarsın çocuğuna da" dedi durdu. Ama 17 yaşındaki salak ergen burnu dik kimseyi beğenmez kız çocuğu onu dinledi mi? Hayır. Şimdi nasıl yanıyorum öğretmen olmadığıma biliyormusun? Yukarıda yazdıklarımın bir karşılığı olabilirdi pekala, hem yarım gün çalış, hem yaz tatilin olsun, hem maddi getirisi iyi olsun. Hem benim zamanımda kpss denilen illet de şimdiki gibi kötü diildi... Ahh ah kafamı duvarlara mı vurayım taşlara mı vurayım n'eedeyim? :)
Sil