Lilypie Fourth Birthday tickers

10 Nisan 2015 Cuma

Anne Zamanı

Bilirsiniz, bu "annelik alemi"nde çok meşhur bir Tracy Hogg abla vardır. Ablamız, e.a.s.y. diye bir metottan bahseder kitaplarında. "Bebeği doyurcan (E:Eat), bebeyle oynıycan (A:Activity) , uyutcan (S:Sleep) ve kendine zaman ayırcan (Y:Your time)" şeklinde. Fakat pek çok yeni anne için bu "kendine zaman ayırma" kısmı gerçekçi olamaz nedense. Kocaların, anaların "bebek uyuduğunda sen de uyu ne var ki" dedikleri, uyursanız yemek dahil evde başka hiçbir işin olmadığı, onları oldurayım derseniz de uykusuzluk yorgunluk ve stresin garanti olduğu bir zaman diliminden bahsediyorum.
 
Bebek altı aylık olmadan önce işler biraz daha rahat gibi sanki, çünkü en azından bebeğim ne yiyecek diye düşünme derdi olmuyor. En kötü ihtimalle kendiniz için dışardan yemek söylüyorsunuz veya daha şanslı olanların anneleri ya da kayınvalideleri yapıp getiriyor. Ama bebek ek gıdaya başladıktan sonra işler daha da zorlaşıyor.
 
Yine aynı mantıkla, bebek emeklemeye başlamadan (başka deyişle yerleri yalamadan) önce nispeten hijyen daha az gerekli, amaan canım azıcık pis olsa da oluverir ama bebek yerle temasa başladığı andan itibaren yine herşey daha zor.
 
Hayat yeni anneye en çok da ne durumda zor biliyor musunuz? Öyle tahmin ettiğiniz gibi bebek kolik olduğunda ya da yemediğinde ya da hiperaktif olduğunda falan filan değil. Bebeğinizi büyütürken bir yakınınız etrafınızda olmadığında. Blogcu anne deyişiyle, bir bebeği büyütürken bir köy lazım insana çünkü.

Hadi köyü geçtim, benim durumumda hiç kimse yok. Kayınvalidemi kaybettik 1,5 sene önce. Annem çok ağır 2 ayrı ameliyat geçirdi ve onun bebek bakması bir kenara, ona bakılıyor durumda. Zaten memlekette oturuyorlar neredeyse 1000 km uzakta. Öyle ha deyince atlayıp gelemiyorlar. Ablam da aynı şekilde, başka bir şehirde yaşıyor, o da neredeyse 1000 küsur km uzakta. Eşimin pek akrabası yok, olanı da ya çok yaşlı ya da kendi hastasına, kendi torununa bakıyor falan. Benim zaten hiç akrabam yok sayılır burda (halamlar var ama İzmir'in öbür ucunda oturuyorlar başka bir şehirde sayılabilir). Yani anlayacağınız kimimiz kimsemiz yok, herhangi bir acil ihtiyaç anında Ege'yi yarım saatliğine bırakalım, ya da herhangi bir yardım isteyelim vs. diye bir durum söz konusu olamıyor.

Yine çok şükür tabii, bir şekilde kendi çözümümüzü buluyor, kendi yağımızda kavruluyoruz. Ama işte bazen bu çok zor oluyor ve kimsesizlik insana çok koyuyor öyle zamanlarda.

Ege'yi bu zamana kadar kimselere emanet edip de akşam veya haftasonu bir yere gidemedik. Biz nereye Ege oraya. Ege'nin düzenini bozmadan ne kadar gezebilirsek tabii. Ama bazen anne-babanın da "yalnız" olmaya, dışarda vakit geçirmeye ihtiyacı oluyor. Biz de Ege'ye dönüşümlü bakarak, bazen ayrı ayrı dışarı çıkıp kendimize zaman ayırıyoruz.

Eşim her hafta olmasa da bazı haftalar dışarıya maç izlemeye gidiyor. Onun "your time"ı maç izlemek. O gidiyor biz Ege'yle evde başbaşa takılıyoruz. Her zaman neler yapıyorsak yine onları yapıyoruz. Benim "your time"ım da arkadaşlarımla görüşmek, bir iki bira içmek. Önceden Ege'yi babasıyla uzun süre başbaşa bırakamıyordum doğrusu. Sebebi, eşimin Ege'yi doyuramıyor olması (yeterince sabırlı davranamıyordu), ve Ege'nin uyurken illa beni istemesi idi. Fakat yok şirket yemeği, yok şirket eğitimi vesaire derken bir zorunluluk oldu ve baktım ikisi çok güzel idare ettiler. Eşim de Ege'ye karşı daha sabırlı olmayı öğrendi.

Ege gece uykusuna yattıktan sonra birkaç saatliğine evden uzaklaşmak, artık benim için daha mümkün. Çünkü beni yüzde yüz aramıyor. Artık babasıyla da çok güzel idare edebiliyorlar. Eşim Ege'ye yemeğini yedirebiliyor (Ege de alıştı artık buna, bazen ben evdeyken bile eşim yediriyor; ve evet eleştiriye gerek yok, blw yapmadım ve Ege kendisi yiyemiyor hala, inşallah bir gün...), uyku saatine kadar evde oyun oynayıp oyalayabiliyor ve uyku saatinde de müziğini açıp uyutabiliyor.

Bu gönül rahatlığı olunca 2 haftadır birer günümü "anne zamanı" yaptım. Yaşasın! Geçen hafta kitap kulübünden arkadaşlarımla Alsancak'ta buluştuk ve inanılmaz eğlendik. Gülmekten gözlerimizden yaş geldi. Anneliği ve çocukları neredeyse hiç konuşmadık diyebilirim (belki çok azcık konuşmuş olabiliriz:) ). Kadınsal durumlardan, kendi çocukluğumuzdan, konuştuk da konuştuk. Nasıl iyi geldi anlatamam. Eve gittiğimde kuş gibi hafiftim.

Dün akşam da benim kadim dostlarımla buluşma gecesiydi. En son böyle bir buluşmayı ben Ege'ye 3 aylık hamileyken yapmışız, onu farkettik! Rezalet! Neyse, birimizin ikizleri artık 7 yaşında, onun derdi kalmadı, diğerinin kızı 4 olmuş (vay bee zaman ne çabuk geçiyor!), diğerinin bir kızı 7 yaş diğeri 18 aylık, o da durumu aynen bizim gibi kotarmış sayılır. Artık daha sık görüşmeye karar verdik.

Sevgili yeni anneler, lohusa hüznündekiler, eve kapanmış hissedenler, bebeğiyle yapışık yaşayanlar, ruhu daralanlar.....demem o ki, tünelin ucunda ışık var. Valla var. Azcık sabır, herşey gittikçe güzelleşecek. Tecrübeyle sabittir. Yeter ki, babaları eğitmenin bir yolunu bulalım ;)


 

6 yorum:

  1. Yazdiklarini aglayarak okudum, hemen hemen ayni durumdayiz seninle, bizim de cok yakinimiz yok, babaanemiz de evimizden baya uzakta oturuyor. Buna ragmen yasamimuzi idame ettiriyoruz biz de. Ege cok sansli bir cocuk, boyle degerli ebeveynlere sahip, ne mutlu ona. Seni tanidigima cok ama cok mutluyum, yakin hissettigim icin sen diyorum, rahatsiz olmayacagini hissettigimden ;)) Sevgili 2balik iyi ki tanistirmis bizi. Sevgi ve ışıkla kal, ışığın hic eksilmesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hay Allah, hiç kimseyi ağlatma niyetim yoktu oysa ki, çok özür dilerim üzdüysem.
      Ayrıca tabii ki sen demenden rahatsız olmam, ne demek :) Bence de iyi ki tanıştık. Sevgiler :)

      Sil
  2. alışmanın bir dönemi var . ve o dönem yaşanmadan ne kadar bilinçli ol planla yaşanmadan kazanılmıyor. Annenin sorumluluğu çok fazla , mümkün olduğu kadar babayla paylaşıma açık olmak gerekiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen, çok katılıyorum söylediğine. Kesinlikle bir alışma süreci gerekiyor. Ben hiç kimseyi karıştırtmama hatasını ilk bir yıl yapmıştım, ama sonra rahatladım ve eşimi şimdi Ege'nin her şeyine "karıştırtıyorum". Böylece hem onların ilişkisi arttı ve birbirleriyle vakit geçirmekten keyif alır hale geldiler, Ege babası varken beni görmüyor bile hatta, o hale geldi :) Hem de ben daha rahat ettim bu şekilde. Hem de sağlam bir baba-oğul ilişkisi kurmalarını herşeyden çok istiyorum, onları başbaşa bırakmak bu amaca da hizmet ediyor ;)

      Sil
  3. Çok iyi yapmışsın.. mutlu anne mutlu bebek ve koca demek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle Aslı'cım, hakikaten, mutlu anne mutlu bebek diyoruz ama aynı zamanda işin diğer yüzünde mutlu kadın=mutlu erkek de oluyor :)

      Sil